8 Şubat 2009 Pazar

Darwin'in gölgesindeki adam: Wallace

Evet sevgili okuyucular, Müspet İlimler Kumpanyası Darwin'in doğum haftasını kutlamak için tam zamanında blogosfere dönmüş bulunuyor. Verdiğimiz uzun aradan dolayı özür dilemek gerek; akademik yaşam dikkat etmezseniz sürükleyiveriyor.
Bu hafta ve sonrasında Darwin'den istemediğiniz kadar bahsedeceğimizden, bahisi evrim kuramının diğer kurucusundan, Alfred Russel Wallace'dan açalım dedik. Hikayeyi biliyor olabilirsiniz: 1858 senesinde Darwin doğal seçilim yoluyla evrim fikrini bulalı bir hayli olmuştu, ancak böylesine iddiaki bir kuramı yeteri kadar kanıt olmadan yayınlamak istemediği için bulabileceği bütün kanıtları ve argümanları bir araya toplayıp birkaç ciltlik bir eser yazmayı tasarlıyordu. Kuramını ve taslak manuskiptleri birkaç arkadaşıyla paylaşmış, ama yayınlamak için hehangi bir hazırlık içine girmemişti. İşte bu esnada, bugünkü Endonezya'da örnek toplamakta olan profesyonel doğa tarihçisi Alfred Russel Wallace'dan gelen bir mektup bütün bu planları suya düşürür: zira Wallace, neredeyse kelimesi kelimesine Darwin'in geliştirdiği kuramın aynısını bulmuştur. Darwin'in bu mektuba ilk tepki olarak planı, Wallace'ın kendinden rica ettiği gibi, makaleyi yayınlamak ve bütün krediyi Wallace'ın almasını kabullenmekti. (Darwin bugün yaşasaydı bilim camiasında kolay kazık yiyebilirdi gibime geliyor.) Ancak Darwin'in senelerdir bu kuram üzerine çalıştığını bilen arkadaşları Charles Lyell ve Joseph Hooker, kendisini Wallace'ın makalesi ile aynı zamanda sunmaya ikna ediyorlar, ve 1858 yılının Temmuz ayında, Linnean Society'de, Wallace ve Darwin'in doğal seçilim teorisi bilim dünyasına sunuluyor. (Burada yaygın olarak bilinen ama yine de ironisinden bir şey kaybetmeyen bir dipnot verelim: Linnean Society başkanı Thomas Bell bütün işaretleri kaçırıp 1858 yılı sonunda o yıl büyük bir bilimsel ilerlemenin yaşanmadığını not düşmüştü.) Bu makalelerin okunduğu toplantı hakkındaki bir belgeye bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.

Bu hikaye evrimle ilgilenen birçok kişi tarafından iyi bilinir. Bununla ilgili daha az bilinen bir şey ise (en azından benim haberim yoktu), etrafta bazı komplo teorisyenlerinin Darwin'in aslında Wallace'ın mektubunu daha önceden aldığı, ama onun fikrini çalıp kendi makalesini hazırlamak için daha geç almış gibi davrandığını iddia ediyor olmaları. Michael Shermer'in bu iddiayı ele alıp neden gerçekçi olmadığını anlattığı yazısına şuradan ulaşabilirsiniz. Kısaca, Darwin'in doğal seçilim kuramını Wallace'ın mektubundan çok daha önce kağıda geçirdiğini biliyoruz. Zaten Darwin'in Linnean Society'e sunduğu iki makaleden biri, Amerikalı Biyolog Asa Gray'e 1857 yılında yazdığı bir mektubun bir özeti idi. Darwin'in bahsettiği fikirleri 1858'den önce kağıda geçirdiğinin kanıtları oldukça sağlam.

Her halikarda, Wallace, yaşamı boyunca Darwin'in evrim kuramının kurucusu olarak önceliğinden hiç şüphe duymadı. 1889'da evrim üzerine yazdığı ana eserin ismini Darwinizm koyması da bunun göstergesi. Bu olaylar olurken Wallace 35 yaşında ve geçimini profesyonel olarak örnek toplayarak sağlayan bir doğa tarihçisi idi. Ancak, kısmen bu buluşunun etkisiyle, ama esas Malay Takımadalarındaki çalışmaları ve biocoğrafyaya katkısı nedeniyle ilerleyen yıllarda Wallace'ın kendisi ünlü bir bilim adamı oldu. Dolayısıyla, evrim kuramının esas babası Darwin olsa da, Wallace da hem Darwin olmasaydı da bize doğal seçilimi verecek kişi, hem de kendi adına büyük bilimsel başarılara imza atmış bir doğa bilimci olarak saygıyı hakediyor.

Bu konuyla ilgiliyseniz, Alfred Russel Wallace hakkında oldukça yüklü bilgi içeren bir sayfaya buradan ulaşabilirsiniz. Wallace'ın doğal seçilim fikrine nasıl ulaştığının kendi ağzından hikayesi de burada. Burada da görülüyor ki Wallace, 80 yaşında bile, hiç de bu konuda hakkının yenildiğini düşünmüyor.

3 yorum:

  1. Darwin ve Wallace'in bu öncelik konusunda hiç husumet yaşamamaları çok etkileyici gerçekten.. Benim ilgimi çeken böylesi hemen hemen eşzamanlı keşiflerin bilim tarihinde ne kadar sık ortaya çıktığı.. Kendi alanım olan matematik bile böylesi örneklerle dolu: Newton-Leibniz'in meşhur kalkülüs sürtüşmesi (ki hiç de Wallace-Darwin gibi dostane bi şekilde sonuçlanmamıştır, Newton'un biraz çirkef bi insan olması nedeniyle), ta eski yunanlılardan beri kabul edilen geometri aksiyomlarını eleştiren öklid-dışı geometrilerin Bolyai (Macar) ve Lobaçevski (Rus) tarafından birbirlerinden bağımsız olarak aynı anda keşfi, Gauss'un neredeyse tüm keşiflerinde Legendre ile (ki kendisi de mühim bir şahıstır) öncelik tartışmasına girmesi ("It seems to be my fate to concur in nearly all my theoretical works with Legendre" demiştir), Asal Sayı Teoremi'nin (zamanının en önemli problemi) Hadamard ve Vallee-Poussin'in yine birbirlerinden bağımsız olarak 1896'da (aynı yıl!) ispatlaması.. Basit tesadüflerden daha fazlasının, zeitgeist'in bizim geçmişe bakıp da ıskaladığımız bi boyutunun sorumlu olduğunu düşünmüşümdür böylesi eşzamanlı keşiflerden hep, ama tabi fazla duygusal davranıyo da olabilirim.. Belki eşzamanlı yapılmayan keşiflerin sayısıyla kıyaslandığında gayet de istatiksel olarak kaçınılmazdır böyle şeyler..

    YanıtlaSil
  2. Bence akla yakın bir açıklama da iletişim teknolojileri ve bilimsel yayınlama modeli. Eskiden Newton ya da Darwin gibi birisi kuramlarını geliştirirken 10-20 sene üzerinde uğraştıktan sonra yayınlanırdı. Bu da başka birisinin aynı fikre ulaşıp benze bir iş yapma olasılığı artıyor, özellikle fikir bir şekilde "havada" ise.

    Şimdi ise hem herkes herkesin ne yaptığını biliyor (bilimsel ağlar o kadar da büyük değil), hem de önemli birşey bulan birisi anında yayınlıyor. (Science, Nature gibi dergilerin çok hızlı değerlendirme süreçleri olması boşuna değil.)

    Ama Wallace da Darwin de efendi insanlarmış, farklı düşündükleri yerlerde bile (Wallace eşeysel seçilime mesela hiç inanmadı) husumet olmamış aralarında...

    YanıtlaSil
  3. Çok leziz yazı. Buradaki bilgilerin bir çoğunu ayrıntılı bilmiyor ve hep merak ediyordum :)

    Eline sağlık Erol.

    YanıtlaSil