12 Mayıs 2009 Salı

Gerçekler mi, kim takar gerçekleri?

Uzun süren sessizlikten dolayı özür dilerim -- oldukça yoğun bir dönemdi, hala da öyle.

Ancak internette gördüğüm iki yazı nedeniyle duramadım, bir iki laf etmem gerekecek. Birincisi bir blog yazısı: Yazıda 1999 Marmara Deprem'inin Amerika ve İsrail'in geliştirdiği yeni bir teknolojinin denemesi sonucunda oluştuğu iddia ediliyor. Bu normalde gördüğünüz "İsrail'liler sadece müslüman DNA'sına etki eden mutasyon geliştirdi" haberlerinden biraz daha sofistike. Teknoloji deprem yaratıp yıkmak için değil de fay hattında biriken gerilimi kontrollü boşaltıp depremi önlemek için geliştirilmiş. Ama çok gizli nedense, ve insan hayatının ucuz olduğu Türkiye'de denenmiş. O gün Gölcük'teki İsrail heyeti de ondan ordaymış hatta (İsrail'liler gerçekten var mıydı o gün Gölcük'te bilmiyorum). Ama gelin görün ki deney umulduğu gibi gitmemiş, insanlar ölmüş.

Bu hikaye öylesine, zararsız ve sentimental bir tuhaflık olarak görülebilirdi. Ama işin aslı öyle değil. Zira bütün bu hikayeler hedef şaşırtmaca: Türkiye'nin aktif fay hatları üstünde olduğu bilinmesine ve 30-40 senede bir olan büyük depremlere rağmen (herhalde 1855 Bursa depremlerini de İsrail'lilerin elektromagnetik dalgaları yaratmadı) binaların yapısal eksikliklerinden, deprem yönetmeliklerinin uygulanmamasından, afet planlaması yapılmamasından bahsedilmemesi için ortaya atılan hikayeler bunlar. Yazının bir yerinde Avrupa'daki ekiplerin çabucak mobilize olurken Türkiye'de kargaşa yaşanmasının bunun planlı bir deprem olduğunun kanıtı olarak bahsedilmesi trajik ironinin tepe noktası.

Hadi bunu yazan ne idüğü belirsiz, politik amaçları olan birisi, bloguna post eden de bu işten anlamayan saf bir vatandaşımız. Türkiye'nin en kaliteli gazetelerinden olma iddiası taşıyan Radikal'de çıkan şu saçmalığa ne demeli?

"'Domuz gribi'ne ilişkin inanılmaz iddia"

Diyor ki Radikal'in "haberi" (neden tırnak içine aldığımı anlayacaksınız): Avustralya'dan tanınmış virüs araştırmacısı Adrian Gibbs, domuz gribi virüsünün insan yapımı olduğunu iddia etti. (İsrail'liler burda muhtemelen yakayı sıyırıyorlar, zira domuz kosher değil.) Haber, ana sayfada "Virüs yoksa biyoloji silah mı?" alt başlığıyla verilmiş. Sorun şu ki, gerçekte kimse virüsün biyolojik silah olduğunu iddia etmiyor. Gibbs'in (ki kendisi gerçekten tanınmış ve saygıdeğer bir virüs araştırmacısı) hipotezi, bu virüslerin aşı geliştiren lablardan birinden hata sonucu (örneğin biyolojik atıkların uygun bir şekilde işlenmemesi) domuzlara geçmiş olabileceği yönünde. Bunu destekleyen veriler de oldukça dolaylı (bu virüsün iki farklı virüs soyunun melezi gibi gözükmesi ve domuzlardaki diğer virüslerden daha hızlı mutasyona uğramış olması gibi). Her halikarda ne olup bittiğini anlamak için çok daha fazla DNA sekansının karşılaştırılması gerek. Gibbs'in kendisi de bu olayda art niyet olmadığını düşündüğünü, muhtemelen bu virüslerle çalışan bir laboratuvarda şans eseri iki virüsün bir araya geldiğini söylüyor.

(Burda da bir ironi var; bu sefer daha komik: o da bizde ve dünyadaki onca telaşa rağmen, domuz gribi pek de öldürücü bir virüs çıkmadı; her sene dünya da onbinlerce kişiyi --çoğu çocuk ve yaşlı-- öldüren normal gripten pek bir farkı yok. Yani silah olsaydı herhalde havalı tabanca y da su tabancasıyla eşdeğer bir silah olabilirdi.)

Peki o zaman Radikal neresinden uyduruyor biyolojik silah meselesini? Radikal'in bilim muhabiri (ya da bilimden az çok anlayan herhangi bir editoryal kadrosu--Sayın Berkan kusura bakmasın) olmadığı gibi, böyle işleri haber yapabilecek bir dış muhabiri de yok. Dolayısıyla bu haber de Bloomberg haber ajansında çıkan daha geniş bir haberin kısaltılmış, basitleştirilmiş ve çarpıtılmış versiyonu. Orijinal haberin linki şurada. Ama Türk halkının detaylı ve doğru bilgiye değil "aman Tanrım, insanlık nereye gidiyor" şeklinde sansasyonlara layık olduğunu düşünen Radikal yazarları ve editörleri, hikayenin kafalarına esen tarafını alıp gerisini de malum anatomik bölgeden uydurmakta sakınca görmemişler.

Radikal'e diyoruz: gerçekten de "Daha mükemmel olmalısınız".