22 Şubat 2010 Pazartesi

Türkiye'de bilime karşı tutum


Gecikmeli de olsa, 2010 yılının ilk yazısından sizlere merhaba! 



Yine uzun bir aradan sonra yaratılışçılarla nasıl tartışmalı, nasıl tartışmamalı diye bir yazı yazacaktım, ama araştırma yaparken dikkatim dağıldı; AB'nin düzenli olarak yaptığı Eurobarometer anketlerinin bilimle ilgili olan kısmını okumaya daldım. Belki duymuşsunuzdur, bu araştırmada yer alan sorulardan birisi de insanın diğer hayvanlardan evrilip evrilmediği sorusuydu; evrimi kabulde açık ara sonuncu olmamız 2006'da Science'da yayınlanan bir makaleye konu olmuştu (buna dair başka bir vesileyle bir şeyler çiziktirmiştim zamanında).

O zaman Eurobarometre araştırmasının tamamını okumamıştım, şimdi karşıma çıktığında tekrar çok ilginç bulgular içerdiğini gördüm. İzlenimlerimden bazıları şöyledir (buraya alıntılamadıım daha bir çok soru var, hepsini okumak için araştırmanın raporuna şuradan erişebilirsiniz).

İlk olarak, Türkiye’de halkın bilimsel bilgiye hakimiyeti oldukça düşük. Aralarında insan evrimiyle ilgili meşhur sorunun da olduğu 13 sorudan oluşan ufak bir testde, anketi yapanların yalnızca yüzde 8’i 10 ya da daha fazla soruya doğru yanıt veriyor. Bu açıdan anketin yapıldığı 32 ülke arasında sonuncuyuz. Ortalama doğru yanıt sayısı yalnızca 5.7 (yine sonuncuyuz). Evrim sorusundan sonra (hatta belki ondan da çok) en çarpıcı sonuçlardan birisi anketi yapanların yüzde 57’sinin Güneş’in Dünya’nın etrafında döndüğünü düşünmesi. Kopernik mezarında ağlıyordur herhalde…

Bilimin potansiyeli konusuna gelirsek, Türkiye’de anket yapılanların yüzde 45’i bilimin bir gün evrenin nasıl işlediğini eksiksiz olarak açıklayabileceğini düşünüyormuş. Bu oranın AB ortalaması yüzde 50. Aradaki farkın büyük kısmı Türkiye’de %18’in bilmiyorum yanıtını vermesi, AB çapında ise bu oran yalnızca yüzde 6.

Öte yandan Türkler bilimin ekonomik kalkınma için iyi bir şey olup olmadığı konusunda biraz kararsızlar. Bir yandan bilimin çevresel problemler gibi problemleri çözecebileceğini ve teknolojik gelişmelerin götürdüğünden daha çok iş olanağı yaratacağını düşünürken diğer yandan bilim ve teknoloji endüstriyel gelişme için gerekli olmadığını söyleyen bir yargıya katılmayanlar yalnızca yüzde 44’de kalıyor. Bu durum temel bilim için daha da kötü: anket yapılanların yalnızca yüzde 27’si temel bilimin kalkınma için önemli olmadığı görüşüne karşı çıkmış. Öte yandan, bilimin hükümet tarafından desteklenmesi gerektiği görüşü oldukça yaygın kabul görmüş (yüzde 80) ve anketi yapanların yüzde 66’sı Türkiye hükümetinin diğer şeylerden kısıp bilime daha çok para yatırmasını destekliyor. Buna karşın örneklemdekilerin yüzde 52’si inanç yerine bilime fazla bağımlı olduğumuzu düşünüyor; yalnızca yüzde 19 bu yargıya karşı çıkmış. Bir diğer yandan ise günlük hayatta bilim bilmek önemli değildir yargısına katılmayanlar yüzde 47, katılanlar ise yüzde 28’de kalmış.

Biz bilimadamları için önemli başka bir bulgu da örneklenenlerin çoğunun (yüzde 64) bilimadamlarının halkı bilgilendirmek için yeterince çaba göstermediğini düşünmesi. Bu oran, AB ortalamasının (yüzde 59) biraz üzerinde. Bilimadamlarının bildikleri nedeniyle “tehlikeli” olduğunu düşünenlerin oranı ise AB ortalamasının altında (yüzde 59’a yüzde 44). Politikacıların bilimadamlarına danışması gerektiği fikri ise popüler (yüzde 63) ama AB ortalaması kadar değil (yüzde 73).

Yine başka bir ilginç sonuç da, bilimin araştırabileceği konuların sınırlanıp sınırlanmaması gerektiği konusundaki fikirlere dair: Türkiye’den yanıt verenlerin yüzde 62’si bilimin sınırlanmaması gerektiğini savunurken bu konudaki AB ortalaması yalnızca yüzde 36. Acaba bu sorunun Türkiye’de çağrıştırdıklarıyla Avrupa’da çağrıştırdıkları arasında bir fark mı var, diye düşünüyor insan.

Son olarak, Türkiye’de anketi yapanların ezici bir çoğunluğu (yüzde 80), gençlerin bilime ilgisinin gelecekteki refah için çok önemli olduğunu düşünüyor, ancak yüzde 66 oranında bilim derslerinin çekici olmadığını düşünüyor.

Peki bütün bu sonuçlar neyi gösteriyor? Burda bardağı yarı dolu olarak da görmek mümkün, yarı boş olarak da. Yarı boş (hatta belki çoğunlukla boş) görmek istersek, bir yandan bilimsel eğitim düzeyimiz yerlerde sürünürken, öte yandan insanların çoğunluğu bilimin etkisinin inanca nazaran haddinden fazla olduğunu düşünüyor. Okullardaki bilim dersleri yetersiz, bilimsel haberleri takip edenler, bilimle ilgili etkinliklere katılanlar çok az. Kısacası toplum olarak bilimden kopuğuz.

Ancak bir de madalyonun öbür yüzü var: o da toplumun ezici çoğunluğu bilimi genel olarak iyi bir şey olarak görüyor ve kalkınmak ve gelecekteki refah için bilime önem verilmesi gerektiğini düşünüyor. İnsanların çoğu bilim konusunda az bilgili olmalarına ve bunu hissetmelerine rağmen yine de bilimin gündelik hayatta nispeten önemli olduğunu düşünüyorlar, ve bilime karşı güven Avrupa'ya nazaran daha yüksek.

Toplamda bilimin Türk toplumundaki yeri konusunda iyileştirilmesi gereken çok şey olduğu tartışılmaz bir gerçek. Öte yandan bu iyileştirmelerin yapılması ve toplumun bilimle bağlantıya geçirilmesi “kazan-kazan” (win-win) tarzı bir hareketle olabilir gibime geliyor. Yani batıda (özellikle de ABD’de) evrim ya da iklim değişikliği gibi konularda yaşanan kültür savaşları, eğer doğru bir strateji izlenirse, Türkiye’de yaşanmak zorunda değil bence. Bunun için Türk kamuoyunda bilime ve bilimadamlarına hala gösterilmekte olan saygı ve güveni korumak, beslemek ve de iyi değerlendirmek gerek.

Bu noktada en anlamlı bulgulardan birisi kamuoyunda bilimadamlarının halka ulaşmak için yeterince çaba göstermedikleri kanısının yaygınlığı. Bu kanıyı değiştirmek biz bilimadamlarının elinde, ve görevimiz; hem desteğimizi eninde sonunda toplumdan aldığımız için, hem de toplumdan kopuk bir meslek olursak bize karşı iyi hisler beslenmesini bekleyemeyeceğimiz için. Benim kişisel gözlemlerim son zamanlarda bilimadamlarının giderek topluma ulaşmak için giderek daha çok çaba gösterdikleri yönünde. Bizim evrimianlamak.org gibi bilimi geniş kitlelere ulaştırmaya çalışan siteler, bilimadamları tarafından yazılan bloglar ve sayıları giderek artan halka açık sempozyumlar, toplantılar bu eğilimin yansımaları. Umuyorum bu gidişat artarak devam eder ve yakın zamanda bu çabaların meyvelerini Eurobarometer gibi araştırmalarda da görmeye başlarız.

Bu arada kısa zaman önce Turkish Journal internet gazetesinde, Işıl Öz'ün benimle yaptığı bir röportaj yayınlandı; okumadıysanız ilginizi çekebilir. Işıl Öz'ün evrim çalışkanı arkadaşlardan Uygar Polat ve Duygu Özpolat ile yaptığı güzel söyleşileri de tavsiye ederim.