16 Ocak 2008 Çarşamba

Eşitlik


Geçen hafta kampüste yürürken durduruldum... Amerika'daki eşcinsel hakları hakkında konuştuk. Klasik, yoldan geçen vatandaşın ilgisini çekmek için çarpıcı birkaç istatistik falan... Herşey iyi, güzel, hoş... Sonra Human Rights Campaign'e üye olmaya inka edildim...Daha da güzel... Elime bir zarf verdiler, 'Welcome' diyor... Ben de 'Hoşbulduk' dedim içimden... Tamamen yalakalık, onu da geçtim... Zarfın içinden bir etiket çıktı, aynen şu yandaki resim gibi, hatta aynısı... Diyorlar ki: bunu herkes için eşitlik adına, her insan kişinin görebileceği bir yere yapıştırın ya da bir arkadaşınıza verin!!! 

SÜPER!!!!
Hani verilmeye çalışılan mesaj ne kadar genel, onu oturup tartışırız, ama ben en genel şeklinde almak istiyorum ve soruyorum:
Kaçımız egomuzu yenip, bu ideali savunmaya hazır?

14 Ocak 2008 Pazartesi

Ahlakın kökeni

Steven Pinker'ın NY Times'daki uzunca makalesi.

Esas ilginç olan kısım bana kalırsa 7. sayfada bahsettiği iki genel prensip. Bana kalırsa dediğinde doğru bir şeyler var ama yine de problemleri çözmüyor (mesela ortak fayda, tamam ama faydayı kim tanımlayacak?).


7 Ocak 2008 Pazartesi

Türkiye'de üniversiteler ücretsiz mi?

YÖK Başkanının yaptığı açıklamadan sonra "üniversiteler zaten ücretli değil mi" diye düşündüm ve şu hesabı yaptım:

1. Türkiye'nin kişi başına düşen GSYİHsi ABD'ninkinin yüzde 18.7'sidir (satinalma gucu paritesi bazında, Dünya Bankası'nın 2005 verilerine göre [1])

2. Yeni Türk Lirasının `satinalma gucu paritesi` ABD dolarına göre 0.9'dur [1].

3. Türkiye'de üniversiteye verilen paranın ortalama kişi başına düşen gelire oranını Amerika'daki oranla karşılaştırmak için (hersey satinalma gucu paritesi üzerinden) denklem şu olacaktır:

(Türkiye'deki dönemlik harç YTL cinsinden) x (1/satinalma gucu paritesi) x (1/Türkiye'nin GSYİHnın ABD'ye oranı) x (donem sayısı)

Yani, en düşük 4 senelik fakülteyi, fen fakültesinin harcını alır isek:

244 x (1/0.9) x(1/0.187) x 2 = 2899.6

4. Bununla Amerika'daki "ücretli" olan ortalama devlet üniversitesinin senelik ücreti ile karşılaştırın:

6,185 [2]

Bu hesabın sonunda görülebilir ki Türkiye'de ortalama bir insan eğer üniversiteye gitmek isterse hali hazırda devlet üniversitesinde ödediği paranın reel gelirine oranı, amerikadaki ortalama insanın reel gelirine oranının neredeyse yarısıdır.

Bununla bir de Türkiye'deki devlet üniversitelerinin verdikleri eğitimin ortalama kalitesi ile Amerika'dakilerinkinin birbirine oranını çarparsanız (ki bununla ilgili veri var mıdır bilmiyorum) birim ücret başına (gelire oranlı) alınan hizmeti karşılaştırabilirsiniz.

Sanırım her halikarda Türk devlet üniversitesinin YÖK başkanının ima ettiği gibi "ücretsiz" olan bir üniversite için biraz fahiş fiyatlı olduğu konusunda anlaşabiliriz.

Ne demiş şair?

Bedava yaşıyoruz, bedava...

kaynakça:
[1]: http://siteresources.worldbank.org/ICPINT/Resources/summary-tables.pdf

[2]: The College Board'ın yıllık üniversite anketinden (The Chronicle of Higher Education'dan alınmıştır.)

6 Ocak 2008 Pazar

Bilim budalalığı mı cehalet mi?

Aşağıdaki yazıyı Ekim ayında Nuray Mert'in Radikal'deki bir yazısı üzerine kaleme almış, yayınlanması dileğiyle Radikal'e göndermiştik. Web sayfalarında 24 saat içinde geri döneceklerine dair söz vermelerine rağmen sonra hiç haber alamadık kendilerinden. Birkaç gün sonra İsmet Berkan bu konuda birşeyler yazdı iki gün üstüste; Nuray Mert de ona cevap vererek kendi pozisyonunu korumaya çalıştı. Burayı açınca o zaman güme giden yazıyı da ekleyeyim dedim. Aşağıdadır.

-------------------

Nuray Mert'in 9 Ekim 2007 gunu Radikal'de çıkan yazısı ne yazık ki ülkemizde evrim ve bilim hakkındaki bilgi düzeyinin okumuş kesimler arasında bile ne kadar düşük olduğunun örneğini oluşturmaktadır. Mert yazısında Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'nin kısa zaman önce onayladığı 1580 no'lu kararı eleştiriyor. Kendisine göre bu karar "son derece dayatmacı bir anlayış" ve "pozitivist dar kafalılık" örneği. Oysa Mert'in yazısı gösteriyor ki kendisi evrim ve eleştirdiği kararın tam olarak ne dediği hakkında doğru bilgilendirilmemiş.

Sayın Mert'in evrim konusundaki görüşlerden başlayalım. Kendisi evrim teorisinin "yalnızca" bir teori, yani "varsayım" olduğunu ileri sürmüştür. Teoriyi varsayımla eşitlemek "Harun Yahya" adıyla yazan Adnan Oktar'dan bekleyebileceğimiz bir safsatadır, ancak doktorası olan bir aydın kişiden bunu duymak açıkçası bizi oldukça şaşırttı. Teori, (Türkçesiyle kuram) sözcüğü "[s]istemli bir biçimde düzenlenmiş birçok olayı açıklayan ve bir bilime temel olan kurallar, yasalar bütünü" anlamina gelir. Varsayım ise "[d]eneylerle henüz yeter derecede doğrulanmamış ancak doğrulanacağı umulan teorik düşünce"dir (TDK Güncel Türkçe Sözlük). Bu basit bir dilbilgisi hatası değildir. Yaratılışçılar çoğu zaman evrim teorisinin sadece bir varsayım olduğunu ileri sürüp güvenilirliğini azaltmaya çalışırlar. Halbuki bir önermeler grubunun akademik anlamda bir teori olabilmesi için büyük bir olgular bütününü az miktarda prensipten yola çıkarak açıklayabilmesi gerekmektedir. Şu anki evrim teorisi bu konuda oldukça başarılıdır.

Bununla bağlantılı olarak Nuray Mert'in tamamen kaçırdığı daha önemli bir nokta var. Bu nokta evrim teorisi ile evrim olgusu arasındaki farktır. Büyük bir olgu grubunu açıklasa bile, bir teori değişebilir, evrim teorisi de buna bir istisna oluşturmamakta. Ancak olguların değişmesi az rastlanan bir olaydır. Evrim teorisinin de açıklamaya çalıştığı olgular iki adettir:

1) Dünya üzerindeki canlıların tamamı ortak bir atadan gelmektedir.
2) Türler nesiller geçtikçe değişime uğrarlar.

Bu olguların gerçekliğine dair elimizdeki kanıt sayısı sayılamayacak kadar çoktur, o yüzden bunların değişmesini beklemek pek akılcı değildir. Bunları açıklayan evrim teorisi ise sürekli değişmekte, yenilenmektedir. Hatta bu satırların yazarlarından bazıları da bu değişime katkıda bulunmaya calışmaktadırlar. Ancak bilimsel bir teori olguları inkar ederek gelişemez. Yaratılış akımlarının çoğu bu noktada hatalıdır. Bunlar, yukarıdaki iki basit olguyu görmezden gelirler ve yerlerine kendi inançlarına dayalı önermeleri koyarlar (örneğin tüm canlıların değişmeden günümüze geldigi gibi). Yaratılışçılar bunu çoğu zaman açıkça söylemezler, zira fiziksel kanıtlarla desteklenen bir olguya karşı çıkmaktansa bir "teori"ye karşı çıkmak daha kolaydır. Bu "pazarlama stratejisi"ne Nuray Mert gibi değerli bir aydınımızın dahi kanmış olması acıdır.

Nuray Mert'in evrim konusundaki bilgisizliği, bir siyaset bilimci olarak, affedilebilir. Ancak bunu Harun Yahya kitaplarından alınmış gibi duran bir "sosyal darwinizm" paragrafıyla örtmeye çalışması üzücüdür. Bilimsel teorilerin bazılarının insanlara uygulandığı zaman etik problemler yarattıkları doğrudur, ancak bunlar teorilere karşı kanıt olarak kullanılamaz. Bir teori ne derse desin, insanlar eylemlerinden kendileri sorumludur; nasıl kuvantum teorisi atom bombasını mümkün kıldığı için terk edilmiyorsa evrim teorisine de öjenik hareket yüzünden karşı çıkılamaz. Geçmişte evrim teorisinin kötü amaçların propagandasını yapmak için kullanılmış olduğu doğrudur, ancak bunu engellemenin yolu toplumu evrim teorisinin olası etik sonuçları konusunda bilgilendirmek, farkındalık yaratmaktır. Bu etik sonuçlar yalnızca sosyal darwinizm değil, hayvan hakları ve kadın-erkek eşitliği gibi güncel konuları da içermektedir. Evrim eğitimi yaratılışçıların baskısı altında kaldıkça bırakın etik sonuçlarını, temel bilgileri bile aktarmak mümkün olmadığından toplum bilimsel gözüken ancak temelde propaganda olan (örneğin kadın ve erkeklerin arasındaki eşitsizlikleri haklı çıkarmaya çalışan) yargılara karşı dirençsiz bırakılmaktadır.

Bütün bunlar bir yana, Mert'in köşesinde eleştirdiği metni yanlış anladığını düşünüyoruz. Bahsi geçen kararın metni şöyle başlıyor: "Yaratılışçılık, "akıllı tasarım" dahil bütün şekilleriyle, olgulara dayalı olmayan ve hiç bir bilimsel akıl yürütme kullanmayan bir akımdır ve içeriği fen dersleri için kesinlikle uygun değildir." (İngilizceden çeviri yazarlar tarafından yapılmıştır.) Metnin tamamı okunduğunda görülecektir ki karar özel olarak evrim konusunun fen bilimleri dersinde işlenmesiyle ilgilidir. Mert tarafından iddia edildiği gibi insanları zorla evrime inanmaya ikna etmek ya da yaratılışçılık akımlarını toplumdan silmek gibi bir amaç güdülmemektedir. Metnin 15. maddesinde bu görüşlerin kültürel ya da din eğitimine ek olarak müfredata alınabileceği açıkça belirtilmiştir. Mert'in metne karşı çıkarken ileri sürdüğü bir çok görüş zaten metnin içerisinde yer almaktadır. Hal böyleyken sayın Mert'in ateşle savunduğu görüş muhatapsız kalmaktadır. Kendisine eleştireceği metinleri gazetelerden değil asıllarından incelemesini salık veririz.

Yakın zamanda yayınlanan bir araştırmaya göre 32 Avrupa ülkesi, ABD ve Japonya arasında halkın evrimi (teori değil, olguları) kabul etme oranında sonuncu Türkiye'dir. Bu "Çay mı alırsınız kahve mi" sorusuna biri ya da öteki diye cevap vermeye benzemez; halk olarak etrafımızdaki dünya hakkında derin bir cehalet içinde olduğumuzun göstergesidir. Avrupa Konseyinin kararı, Nuray Mert'in de paylaşır göründüğü bu cehalet karşısında duyulan kaygıyı belirtmektedir.

Erol Akçay, Biyolog, Stanford Üniversitesi
Çağlar Akçay, Biyolog, Washington Ünivesitesi
Can Kozcaz, Fizikçi, Washington Üniversitesi
Mustafa Yücel, Oşinograf, Delaware Üniversitesi