16 Aralık 2009 Çarşamba

Kopenhag ve Türkiye, devam

Kopenhag'daki iklim değişikliği zirvesinde Türkiye ne yapıyor, pozisyonu nedir diye merak edenlerin aradıkları bilgiye ulaşması pek kolay değil. Zira Türkiye zirveye bir heyet gönderdiyse de bu heyet pek etkin değil, bunun da sebebi Türkiye'nin çok da açık bir politikası olmaması.


Türk heyeti bugün Kopenhag'daki ilk etkinliğini gerçekleştirerek iklim değişikliğiyle ilgili stratejini açıklamak için bir toplantı düzenlemiş. Belgenin kendisini okumadan çok da detaylı bir şey söylemek mümkün değil, ancak anlaşılan Türkiye emisyonarın azaltılması için enerji verimliliği yoluna ağırlık veriyor. Bina yalıtımı, toplu taşıma, atık geri dönüşümü gibi başlıklar öne çıkıyor. Aslına bakarsanız bu yaklaşım o kadar da kötü değil, zira kısa vadede ekonomik ve iklim hedeflerin birbiriyle örtüşebileceği alanlar bunlar, dolayısıyla iyi bir politikayla hem ekonomik gelişme hem de iyi bir emisyon azalımı gerçekleştirilebilir. Ama herşey izlenecek politikanın ve geliştirilecek programların detaylarına bağlı.

Anladığım kadarıyla Türkiye'nin şu anki resmi "önerisi" emisyonlarını 2020'ye kadar yüzde 11 azaltması, ancak bu çoğu ülkenin açıkladığı belli bir yıldaki (mesela 1990) emisyonların miktarı değil, şu anda 2020 yılında olmasını öngördüğümüz emisyonların yüzde 11'i. 1990'dan bu yana emisyonların iki katına çıktığı düşünülürse, bu muhtemelen bizim emisyonların da artmaya devam edeceği anlamına geliyor. Türkiye'nin bu öneriye gösterdiği sebep OECD üyesi olmasına rağmen hala gelişmekte olan bir ülke olması ve emisyonlarının diğer OECD ülkelerinin altında olması. Anladığım kadarıyla Türkiye, daha fazlasını yapabilirse yapabileceğini, ancak bağlayıcı hedefler koyup da sonra cezaya maruz kalmak istemediğini belirtiyor.

Buradaki varsayım emisyonları daha çok azaltmanın ekonomik gelişmeyi olumsuz etkileyeceği. Ancak bunun doğru olup olmadığı çok da açık değil. Bu toplantıda kesin bir karar çıkmasa da önümüzdeki bir kaç yıl içerisinde sera gazı emisyonları uluslararası ticaretde geçerli olan fiyatlara girmeye başlayacak. O noktada emisyonlarını azaltmış ülkeler yarışa önde başlamış olacak. Öte yandan zaman zaman gündeme gelen doğalgaz anlaşmalarının gösterdiği üzere, enerji Türkiye için pahalıya malolabiliyor. Dolayısıyla enerji verimliliğini artırmak kısa vadede ekonomi açısından da muhtemelen iyi olacak bir şey. Kısacası bence kısa vadede enerji verimliliğine yüklenen, kısa ve orta vadede ise yenilenebilir enerji kaynaklarını devreye sokacak bir strateji ekonomik açıdan da Türkiye'ye iyi gelebilir, hem de emisyonları azaltmamızı sağlar.

Bağlayıcı emisyon hedeflerinin bu noktadaki rolü, ileride gerekli politika değişikliklerinin gerçekten yapılacağına dair güçlü bir sinyal olması; bu da ilgili sektörlerdeki aktörler kendilerini buna göre hazırlamasını sağlıyor. Enerji gibi hatırı sayılır yatırım gerektiren bir alanda büyük değişiklikler için bunun gibi güvenceler gerekli, "elimizden geldiği kadar yapacağız" genelde yeterli bir güvence değil.

Burada bir uyarı: bunlar genel prensipler, elde pek rakam olmadığı için neyin nasıl sonuçlanacağını bilmek zor. Bu konuda yardımcı olabilecek bazı kaynaklar buldum, ama çok değil. Eğer sizin bildiğiniz bir kaynak varsa (özellikle işin ekonomisiyle ilgili) lütfen bizi mahrum bırakmayın.

Son olarak, Kopenhag'daki gelişmeler ve Türkiye'nin konumuyla ilgili şu adreste işe yarar bilgiler var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder