7 Ocak 2012 Cumartesi

Türkiye'nin tehdit altındaki doğası

Müspet İlimler Kumpanyası'ndan herkese mutlu seneler. Yine uzun bir sessizlikten sonra karşınızdayız; sessizliğimizi önemli bir konu için bozuyoruz.

Geçtiğimiz Eylül ayında, hükümet TÜBA'nın niteliğini temelden değiştirecek kararları sonrasında, Science dergisinin editörü ve Amerikan Bilimler Akademisinin eski başkanı Bruce Alberts, bu kararın yanlışlığını vurgulayan bir başyazı kaleme almıştı. Bizde hükümetin gelişigüzel, tartışma yapılmaksızın ferman buyurması çok da az rastlanan bir durum değil, ama bu sefer bu kararın yanlışlığı uluslararası bilim toplumunun gündemine de girdi. Ancak hükümetin bu tarz kararlarından zarar gören sadece akademikler değil ülkemizde; Türkiye'nin bütün doğal varlığını ve yaşamı bu doğal varlıklara bağlı bütün vatandaşlarımız da son bir kaç senedir değiştirilen yasalar ve yönetmeliklerden büyük zarar görmekte.

O yüzden, Doç. Dr. Çağan Şekercioğlu'nun başını çektiği bir ekip olarak Science dergisinde yayınladığımız yazımızda (tam metne buradan ulaşabilirsiniz) bu sorunlara dikkat çektik. İlk amacımız, Türkiye'nin yüksek derecede çeşitlilik içeren doğasını kısa bir şekilde tanıttık, zira özellikle batıdaki araştırmacıların önemli bir kısmı Türkiye'nin evsahipliği yaptığı çeşitlilikten haberdar değil. Bir kaç ay önce, bu çeşitliliği tanıtan detaylı bir makalemiz Biological Conservation dergisinde çıkmıştı; umuyoruz bu eksikliğin giderilmesinde bir ilk adım olacak. (Bu makalenin tam metnine buradan ulaşabilirsiniz.)
Fırtına deresi
Ancak bu büyük çeşitlilik, özellikle son bir kaç senedir giderek artmakta olan yapılaşma ve enerji üretimi planları tarafından tehdit edilmekte. Hükümetin son senelerde aldığı bir dizi karar, Türkiye'de doğa koprumasının --zaten halihazırda da çok güçlü olmayan-- yasal ve pratik altyapısını büyük ölçüde erozyona uğrattı. Bu kararların bazıları şöyle:

-- Haziran 2010'dan beri, yaban hayatı koruma alanlarında madencilik yapılmasının öne açıldı
-- 2010 Ağustos'unda nehirler ve kıyı alanları sulak alanları koruma kapsamından çıkarıldı, böylece korunması gereken alanlarda baraj ve turistik tesis yapılmasının önü açıldı
-- Sivil toplumun katılımı minimize edilerek hazırlanan tabiatı ve biyoçeşitliliği koruma kanunu taslağında "koruma-kullanma dengesi", "sürdürülebilir kullanım", "ortak fayda" gibi kavramların yeniden tanımlanarak korunan alanlar yapılaşmaya daha açık hale getirildi.
-- Temmuz 2011'de, 475 bin hektarlık 2-B orman arazilerinin şu anda ev sahipliği yaptıkları önemli ekolojik toplulukları korumak yerine, satılıp yapılaşmaya açılmaları sağlandı.
-- Ağustos 2011'de 1923'den beri ilan edilmiş bütün Doğal SİT alanları (1261 adet), yeniden değerlendirilmeye alındı. Çoğu SİT alanının bu sürecin sonunda koruma statüsünü kaybedip yapılaşmaya ve baraj inşaatlarına açılacağı bekleniyor.

Hükümetin önceliklerinin bir göstergesi, eski Çevre ve Orman bakanlığının ikiye ayrılıp Çevre ve Şehircilik, ve Orman ve Su İşleri bakanlıklarının kurulması ve bunların başına sırasıyla eski TOKİ genel müdürü ve eski DSİ genel müdürünün getirilmesi. Belli ki doğa koruma bu iki bakanlıkta da geri planda kalacak.

Türkiye, Yale Üniversitesinin Çevre Performansı endeksinde yaşam alanı ve biyoçeşitlilik koruma kategorisinde 163 ülke arasında 140. sırada. Ülkemiz alanının sadece yüzde 1.2'si sıkı koruma altında (milli parklar gibi), ama zaten yetersiz olan bu alanlar bile artık tehdit altında. Aynı zamanda ülkemizin sera gazı salınımları giderek artan bir hızla yükseliyor. Bu eğilimlere karşı önlem almaktansa, hükümet ülkemizin zengin doğasını ve bu doğadan geçinen insanlarımızı hiçe sayıyor. Umuyoruz ki bu yazı, hükümetin zararlı politikalarının değiştirilmesi için hem yurtiçinde hem de dışında kamuoyu oluşturmaya yardımcı olacak.

(Konuyla ilgili, Işıl Öz'ün T24'deki haberini de okumanızı tavsiye ederim. Biological Conservation dergisindeki makalemiz, NY Times'ın çevre blogunda da yer buldu.

Son olarak, bu yazıdan sonra doğal zenginliğimiz konusunda ümitsizliğe kapıldıysanız, antidot olarak Çağan Şekercioğlu ve arkadaşlarının Doğu Anadolu'da yürüttüğü fevkadale projelere bir göz atın ve Kuzeydoğa derneğini destekleyin.)

1 yorum:

  1. Türkiye'nin doğasını ve ekolojik çeşitliliğini gündeme taşımak elbette çok değerli bir çaba ancak "suya sabuna dokunmadan" yani "hükümetin zararlı politikalarının" ardındaki mantık ve bunun dayandığı yapı deşifre edilmediği sürece kamuoyu oluşturmak kolay olmayacaktır.

    YanıtlaSil