17 Mart 2009 Salı

Akyol'lar Darwinizm'e karşı

(Bu yazıyı, Tübitak'taki Darwin skandalı patladığında yazmış, asmış, sonra da bazı düzeltmeler yapmak için çekmiştim; sonra da düzeltmeleri yapmadan bırakmışım. Kısmet bir sene sonrasınaymış. Bu arada Tübitak'daki vaka ile ilgili pek bir gelişme olmadığını da belirtelim -- olayla ilgili bir soruşturma, araştırma olmadı. Editör Çiğdem Atakuman önce görevine iade edildi, sonra daha tekrar görevden alındı sessizce. Bilim ve Teknik, Haziran sayısında Evrim kapağıyla çıktı...)

Bugünkü konuklarımız, baba-oğul Taha ve Mustafa Akyol'lar. Hemen belirteyim, bu iki beyefendiyi, bozuk plak gibi "DNA'nın şans eseri oluşması ihtimali trilyonda bilmemkaçtır"da takılmış yaratılışçı arkadaşlara her zaman tercih ederim. Keşke bütün yaratılış savunucuları onlar gibi olsa. Akyol'lar profesyonel yazar olmanın hakkını vererek, Türkçe'yi iyi kullanan, ve temelde ne dediği anlaşılan yazılar yazıyorlar. Darwin konusundaki tartışmalara hoşgörü mesajları ile başlamalarını da gerçekten takdir ediyorum. Ama yazılarının geri kalanında savundukları görüşlere katılmak mümkün değil.

Taha Akyol, Milliyet'teki köşesinde Darwin konusunu iki kere ele aldı: burada ve şurada. Birincisinde Darwin'in sansürlenmesine karşı olduğunu belirttikten sonra (yürekten bir bravo!) Darwin'in bilim değil metafizik olduğunu bombasını sakince odanın ortasına atıveriyor. Bomba diyorum, zira yüz elli senedir hayatlarını Darwin'in teorisini deneyler ve gözlemlerle test etmeye adamış binlerce bilimadamı bu haberi alınca, aralarından ölmüş olanları şüphesiz ki öte dünya'da Darwin'in yakasına yapışacak, ölmemişleri de zaten kalp krizi ve depresyondan kısa zamanda bunların arasında katılacaktır. Zira metafizik dediğiniz şey genelde rahat koltuklarında oturup piposunu tüttüren entellektüellerin aralarında dönen tartışmaların konusudur, metafizik yapmak için kalkıp tropik yağmur ormanlarında günlerce kuş ya da böcek peşinde koşmanız (Wallace), ya da Afrika'da HIV virüsünün insanlara nasıl geçtiğini araştırırken sıtmaya yakalanıp hayatınızı kaybetmeniz (W. D. Hamilton) gerekmez.

Bakın Taha Akyol bu önemli buluşunu nasıl kanıtlıyor:
Bilim felsefecisi Popper’e göre, Darwinizm “bilimsel” değildir, “metafizik”tir! Çünkü bilimsel metotlarla ‘sınamak’ imkânı yoktur; ne aritmetiğe başvurabilirsiniz ne de deney ve gözleme... Hatta Popper, Toplum Bilimlerinde Öndeyi ve Kehanet adlı ünlü akademik konferansında “Evrim yasası diye bir şey yoktur, yalnızca bitkilerin ve hayvanların değiştiğine, daha doğrusu, değişmiş olduğuna ilişkin tarihsel veriler vardır” diye vurgulamıştır.
Karl Popper "Darwinizm bilim değildir," demiş. Eh, Popper "bilim felsefesi" demek olduğuna göre (yanlışlanabilirlik prensibiyle anılır kendisi), demek ki hakkikatten Darwinizm bilim değilmiş.

Tabi burada üç sorun var:

Birincisi, Popper da bir insan, ve o da hata yapabilir. Her halikarda, kimin dediğinden bağımsız olarak, Darwinizm'in gözleme dayalı olarak sınanamadığının iddia edilmesi bir hata: doğal seçilim, Darwin kitabını bastığı anda zaten deneyler ve gözlemlerle iyi sınanmış bir teoriydi. 1839'dan 1859'a kadar geçen sürede Darwin şirket kurup yumurta satmadı -- fikirlerini test etmekle ve kanıt toplamakla meşguldü. son 150 senedir de sınama işi devam etmekte, ve Darwin'in dediklerinin bir kısmı yanlış çıksa da (mesela kalıtım teorisinin çöpü boylaması çok uzun sürmedi), ve doğal seçilim dışında başka evrimsel süreçlerin varlığını öğrenmiş olsak da (örneğin genetik sürüklenme), Darwin'in temelini attığı kuram sınamalardan başarıyla geçti. Daha başarıyla geçip geçmediği belli olmayan alanlar da var, örneğin eşeysel seçilim, o konularda da tartışma, model geliştirme ve sınama devam ediyor (nacizane yazarınız da bu işe bulaşmış durumda).

İkincisi, Taha Bey, Popper'ın "gençlik hali"ne dayandırıyor argümanını: 1978'da Popper'ın kendisi evrim teorisinin metafiziksel bir program olduğu yolundaki görüşlerinin hatalı olduğunu belirtti (Popper'in 1978'de yaptığı konuşmasının tam metnine şuradan (abonelik gerekebilir) erişebilirsiniz).

Üçüncüsü de, Popper'in neyin bilim olup neyin olmadığını söylediklerinin yanlışlanabilir olup olmadığına göre ayırma yöntemi bilim felsefecileri tarafından uzun zaman önce terkedilmiş durumda. Bunun temel sebeplerinden biri de, yanlışlanabilirlik ilkesinin ilk bakışta çok açık ve net gibi dururken gerçek dünyada uygulaması neredeyse imkansız, fazla katı bir ilke olması. Aslına bakarsanız felsefede "demarkasyon problemi" diye anılan bilim denen şeyin etrafının çizilmesi problemi, günümüzde üzerinde doğrudan çok çalışılan bir alan değil -- 1960'ların sonunda Lakatos ile Feyerabend'ın efsanevi tartışmalarından sonra bilim felsefesi kendini daha çok bilimin nasıl işlediğiyle ve elde edilen sonuçların diğer felsefe alanlarına etkisiyle meşgul etmiş.

Sonuç olarak, Taha Akyol'a evrimsel biyolojiyle ilgilenen herhangi bir hakemli bilimsel derginin bu ayki sayısını okumasını öneriyorum, o zaman evrim teorisinin nasıl hergün her dakika sınanmakta ve yenilenmekte olduğunu görecektir.

Bu dediklerime benzeyen bir şeyi, Celal Şengör de Akyol'a yazdığı mektupta belirtmiş. Zaten Taha Bey de bu mektuba gösterdiği tepkide ilk yazıda ileri sürdüğü test edilemez, sınanamaz görüşünden geri adım atıp, "sınanmıştır, şimdilik başarılıdır" cümlesindeki "şimdilik" kaydına vurgu yapmayı tercih ediyor gibi gözüküyor. 150 sene sonra "şimdilik" kaydına vurgu yapmak ya aşırı iyimserlik, ya da insafsızlık; kararı siz verin.

Mustafa Bey'in derdi ise farklı. O da Darwin'in sansürlenmesine karşı olduğunu belirttikten sonra (tekrar, yürekten bir bravo!), ortada başka türlü bir sansürün olduğunu iddia ediyor. Zira Tübitak Dawkins, Gould gibi ateist yazarların kitaplarını yayınlarken, Conway Morris gibi dini yorumlara daha yakın evrimcilerin kitaplarını yayınlamazmış. Efendim Conway Morris'in ismi Akyol'un yazılarında çok geçer oldu. Bunun da sebebi Conway Morris'in doğada bazı örüntüler olduğunu iddia etmesi, evrim yönsüz olmadığını, daha özelde de insanarın ortaya çıkmasının kaçınılmaz olduğunu savunması. Bu, Tanrı'nın planı gibi dini fikirlerle örtüşen bir görüş, zaten Conway Morris de inançlı bir bilimadamı.

Conway Morris'in argümanlarının detayını çok takip etmediğimi itiraf edeyim, ama görünen o ki yakınsayan evrime dayalı bir argüman. Yakınsayan evrim, farklı atalardan gelme iki soyda birbirine benzer özellikler evrilmesi. Buna örnek, yarasaların ve kuşların kanatları. Anatomik açıdan birbirinden farklı olan bu yapılar, birbirinden bağımsız olarak, ama aynı problemi çözmek için (uçuş) evrilmiş. Akyol'un verdiği örnek ise, ahtapot ile insan gözleri arasındaki benzerlik. Argüman şöyle devam ediyor: birbirinden bağımsız soylar benzer özellikleri geliştiriyorlarsa burada bir şablon olmalı.

Fakat bu argüman çok da güçlü değil, zira yakınsayan evrimi şablonsuz açıklamak da oldukça kolay. Bunun üç sebebi var. (1) Örneğin, ahtapotlar ve insanlar birbirinden evrimsel olarak oldukça uzak da olsalar, gelişim mekanizmalarının bir çoğu ortak. O yüzden tam olarak birbirinden bağımsız kabul edemeyiz bunları. Dolayısıyla doğal seçilimin üstüne etki ettiği malzeme tamamen farklı değil, aynı öğeleri içeriyor. (2) Yakınsayan evrim, canlılar aynı problemi çözmeleri gerektiği zaman ortaya çıkan bir şey. Bu da zaten kendi başına olabilecek özelliklere bazı kısıtlamalar getiriyor. Örneğin gözlerin çalışması için ışığı belli bir düzleme odaklaması, orada da ışığa duyarlı moleküller bulunması gerekiyor. Bunun için mesela gözün hacmini dolduran maddenin şeffaf olması zorunlu. Ya da kanatların iyi bir süzülme açısına sahip olması gerekiyor, bu da kanatları yassı ve geniş olması anlamında. Fizik kanunlarının empoze ettiği bu kısıtlamalara şablon demek isterseniz ne ala, ama o zaman ayakta durmak için altımızda katı bir yüzeyin olması gerekmesi de bir şablon. (3) Yakınsayan evrim ürünü olan özellikler hiçbir zaman birbirinin tıpa tıp kopyası değil. Yine yarasalar ile kuşların kanatlarını karşılaştırırsanız görürsünüz ki birisi el parmakları arasında gerilmiş bir deriden, diğeri kol boyunca dizilmiş tüylerden oluşur. Tabi bunun açıklaması çok kolay: memelilerin tüyleri olmadığı için uçmak için tüy evrilmesi yerine kemiklerin arasında bir deri gerilmesi daha olası. Bu bir şablonu izleyen bir "şef ahçı"dan ziyade evdeki malzemeyle çabucak ne yapılabiliyorsa onu yapmaya çalışan bir ev hanımını andırıyor.

Mustafa Akyol'un argümanının, yakınsayan evrimin neyi kanıtlayıp neyi kanıtlamadığından başka büyük problemleri de var. Öncelikle Akyol, Conway Morris'in görüşlerini tamamıyla yansıtmıyor: Conway Morris evrim kuramının hemen hepsini kabul ediyor, bazı yorumlarında problem görüyor. Daha özel olarak, Akyol'un yakın zamana kadar ateşli savunucusu olduğu Akıllı Tasarım görüşünün hem bilimsel olmadığını, hem de "kötü ilahiyatçılık örneği" olduğunu savunuyor (9. soruya verdiği yanıtı dinleyin). Dolayısıyla Akyol'un Conway Morris'i sanki Akıllı Tasarım görüşünü savunuyormuş gibi göstermesi düşünsel açıdan pek de dürüstçe değil.

Bilimsel konuların, evrimin gerçekliği ya da nasıl işlediği gibi, dini ve metafiziksel konulardan ayrılması gerektiği konusunda Mustafa Akyol'a katılıyorum. Ama Akyol, ateist dediği kesimden beklediği özeni kendisi göstermiyor; tam tersine metafiziksel görüşlerini beğendiği yazarların argümanlarını eksik halleriyle kendi pozisyonunu savunuyormuş gibi gösteriyor.

Dahası, Dawkins'in aynı zamanda ateist olması, onun evrim konusundaki fikirleri hakkında bir şey ifade etmez. Tübitak tarafından çevirilen kitaplarda da din hakkındaki görüşlerinden bahsetmiyor Dawkins. Akyol'un bahsettiği kitapların Dawkins ya da Gould ateist olduğu için Tübitak tarafından yayınlandığını düşündürecek bir ibare de yok (en azından Akyol bu konuda bir kanıt sunmuyor). Dawkins ve Gould bütün dünyada popüler evrimin en çok okunan yazarları. Gen Bencildir kitabı çıkalı neredeyse 35 sene oldu ve biyolojide en çok satan ve en etkili olmuş kitaplardan birisi. Gould için de durum böyle. Popüler bilim alanında yayın yapan herhangi bir yayınevinin bu kitapları çevirip yayınlaması kadar doğal bir şey olamaz. Öte yandan, Dawkins'in dini görüşlerini savunduğu kitabı Tübitak tarafından değil, özel bir yayınevi tarafından çevirildi (üstüne üstlük yayımcısı da dava edildi ve Dawkins'in sitesine erişim yasaklandı).

Conway Morris'in kitaplarının çevirilmesini ben de çok isterim, hatta onunla birlikte yine kendileri Hristiyan olan Ken Miller ve Joan Roughgarden'ın kitapları da çevrilsin. Ama evrim üzerine çevrilen kitapların iki elin parmaklarını zor geçtiği ülkemizde Dawkins'in evrim üzerine olan kitaplarının yayınlanmasını ateist sansürcülük olarak nitelemek, üstelik bunu aynı yazarın din üzerine olan kitapları ve web sayfası apaçık sansüre ve baskıya uğrarken yapmak, düpedüz insafsızlık.

Sonuç olarak, baba-oğul Akyol'ların Darwin konusunda hoşgörü çağrısına katılmamak elde değil. Öte yandan ihtiyacımız olan daha fazlası: bir yandan yazıp çizdiğimiz konular hakkında yeterli bilgi, diğer yandan da başkalarında eleştirdiklerimizi kendimiz de yapmamayı becerecek düşünsel dürüstlük.

1 yorum:

  1. Bence Taha Akyol bakışının ne kadar bilimsel oldugunu şu şekilde ortaya koydu: http://ff.im/qKB6p

    YanıtlaSil