16 Aralık 2008 Salı

Müslüman ülkelerde yaratılışçılık

Bu haftaki (ben bu yazıyı bitirene kadar geçen hafta oldu) Science dergisinde Salman Hameed tarafından yazılmıs iki sayfalık bir makale, İslam dünyasında yaratılışçılığı irdeliyor. Makalenin ana teması evrim fikrinin müslüman ülkelerde nispeten yeni olduğu ve bu konuda yoğun ve ciddi bir tartışmanın henüz yaşanmamış olması. Yazar, müslüman ülkelerdeki durumu özetledikten sonra (maalesef bu bağlamda bizi temsil eden, her zamanki gibi Harun Yahya isminin arkasındaki Adnan Oktar ve grubu), Amerika'daki gibi evrim tartışmasının din ile çatışmaya yol açmaması için neler yapılabileceğini tartışıyor. (Eğer Science'a erişiminiz varsa makaleyi bu bağlantıdan indirebilirsiniz. Yoksa yazarın kendi sitesine koyduğu dosya şu bağlantıdan bulunabilir.)

Makaledeki görüşlerin hemen hepsine katılıyorum. Hameed'in önemli gözlemlerinden birisi İslam inancı ile evrim fikrinin çok da çelişmediği. Gerçekten de Kuran-ı Kerim yaratılışın nasıl olduğu konusunda neredeyse hiç detay vermiyor, verdiği detaylar da evrimle çelişir türden değil. Allah'ın bütün canlıları yaratmış olması bu işi evrim yoluyla yapmış olması fikriyle çelişmiyor. Bu fikre felsefede teistik evrim adı veriliyor, ve İslam dini böyle bir görüş için Hristiyanlık gibi bazı başka dinlere göre çok daha müsait.

Yine de müslümanların evrimi kabul etme oranları batı ülkelerine göre çok düşük (Türkiye'de yüzde 22 yalnızca). Bunun sebeplerini tartışırken Hameed, Hollanda'da yapılan ilginç bir araştırmadan bahsediyor (şu bağlantıdan ulaşılabilir). Hollanda'da yaşayan Türk ve Faslı müslüman üniversite öğrencileriyle yapılan görüşmelere dayanan bu araştırma, bu öğrencilerin genel olarak mikroevrimi (yani bir tür içinde zamanla ufak değişikliklerin meydana gelmesi) kabul etmekle beraber, yeni türlerin oluşumunu reddettiklerini bildiriyor. Bu iki şeyi gösteriyor. 1) İslam inancıyla evrim arasındaki karşıtlık sanıldığı kadar katı değil. 2) Bu öğrenciler yine de evrimin önemli bir kısmının kendi inançları ile çeliştiğini düşünüyorlar.

Bizim iddia ettiğimiz gibi çelişkinin teolojik ya da mantıksal temeli yoksa eğer, sebebi başka yerlerde armak gerek. Bence sorunun önemli bir parçası evrimin ne olduğunun doğru bilinmemesi: Türkiye'de en azından, evrim eğitimi içler acısı bir durumda. Dolayısıyla evrim teorisinin tam olarak ne olduğu konusunda kafası karışık insan çok. (reklamlar: şu bağlantı bu konuda çok iyi bir kaynak.) Mesela mikroevrimi kabul ederken makroevrimi reddetmek ortodoks Darwinci evrim açısından çok tutarlı bir tutum değil, zira bu teoride makro ile mikroevrim arasında çok fark yok, temel olarak makroevrim=mikroevrim+bolca zaman. Mikroevrimi kabul ediyorsanız makroevrimi de kabul etmeniz gerekir. Ancak bilgi eksikliğinin etkisi yalnızca kavramların mantıksal bağlarını kaçırmaktan ibaret değil (evrimciler arasında da makroevrim ve mikroevrimin farklı süreçler olabileceğini düşünenler var). Bilgi eksikliği, propaganda ve dezenformasyon için açık alan bırakıyor. Örneğin yaratılış ve akıllı tasarımcıların ağızlarında sakız olan "Evrim rastgeledir, tesadüflere dayalıdır" argümanı. Doğal seçilim hakkında iki satır bir şey okuyan herhangi biri çok çabuk anlayacaktır ki doğal seçilim rastgele değildir, yönlü bir süreçtir. Doğrultusuz olan, ya da genelde olduğu varsayılan (belli şartlar altında bu varsayım da sorgulanmakta evrimciler tarafından), doğal seçilimin üstüne etki ettiği genetik çeşitlilik. Bu, plajdan bin tane taş toplayıp aralarından yuvarlak olanları ayırmaya benziyor: topladığınız taşların şekilleri yuvarlak olmayacaktır, binbir türlü, rastgele bir çok şekilde taş toplayabilirsiniz, ama ayıklama onunda elinizdeki taşlar yuvarlak olacaktır. Doğal seçilim de işte böyle bir ayıklama süreci (bundan daha kaba, ama milyonlarca yıl devam ettiği için etkisi daha büyük).

Sonuçta evrim eğitiminin eksikliği insanları yanlış bilgilere karşı savunmasız bırakıyor.

Ancak din ve evrim arasında algılanan bu çelişkinin tek sebebi bilgisizlik ya da yanlış bilgilendirilme değil. Evrimin anlatıldığı zaman nasıl anlatıldığı, hangi kültürel çağrışımları yaptığı da önemli. Burada da maalesef evrimciler bazen kendi kendilerini ayağından vuruyorlar. Richard Dawkins gibi görünürlüğü yüksek olan evrimcilerin aynı zamanda ateizmi savunmaları, bunu yaparken de evrim teorisini kendi konumlarını destekler göstermeleri evrim teorisinin dini inançla çeliştiği yanılgısını yaratıyor. Amerika'da bunun farkına iyice varılmış durumda, bilim ve dinin bir arada yaşayabileceğini söyleyenlerin sayısı giderek artıyor. Ken Miller ve Joan Roughgarden'ın yakın zamanda çıkan kitapları buna bir örnek. Din ile bilimin çatışmasının kaçınılmaz olmadığı görüşü tamamen yeni değil; Stephen Jay Gould gibi evrimciler bu görüşü uzun zamandır savunmaktalardı. Yine de son zamanlarda tekrardan güncellik kazandığı bir gerçek. Ne kadar faydası olacak zaman gösterecek, ama bu çabalar en azından evrim teorisinin dindar insanlara tehditkar olmadan anlatılabilmesi ve yapıcı bir tartışma ortamı yaratılması umudunu veriyor. Maalesef Türkiye'de daha bu çabanın başladığını söylemek mümkün değil. Umarım son senelerde başlayan halkı evrim konusunda bilinçlendirmeye yönelik çabalar din ile evrim biyolojisi arasında çatışmanın kaçınılmaz olmadığını da anlatmaya çalışır. Böylece bir kerelik olsun Batı'nın yaptığı bir hatayı tekrarlamadan yolumuza devam etmiş olabiliriz.

4 yorum:

  1. Erol bey,

    yazınızın başında evrim fikrinin İslam'la çelişmek zorunda olmadığından bahsederken ("İslam dini böyle bir görüş için Hristiyanlık gibi bazı başka dinlere göre çok daha müsait"), yazının sonlarına doğru dini inanç fikriyle (yani herhangi bir din ile) çelişmek zorunda olmadığını söylemişsiniz ("Din ile bilimin çatışmasının kaçınılmaz olmadığı görüşü tamamen yeni değil") ki bunu bir çelişki olduğunu düşünüyorum. her dini kendi savları üzerinden değerlendirip, belli bir bilimsel gerçekle çelişip çelişmediğine ondan sonra karar vermek lazım.

    ilaveten, ateistlerin savlarını desteklemek için kullandığı argümanları arasındaki tek konu başlığı evrim değil. istisnasız bir şekilde tüm bulguları materyalist bir evreni işaret eden, doğaüstü herhangi bir postülaya ihtiyaç duymayı birkaç yüzyıl önce bırakmış olan bilimin diğer tüm branşları da onların argümanlarını destekliyor. tüm bunlara bakıp 'tanrı yine de vardır bir şekilde' demek mümkündür şüphesiz. ama elde ettiğimiz tüm kanıtların istisnasız bir şekilde tamamının, içinde bulunduğumuz evrenin, yaratıcısız bir evrenin davranacağını beklediğimiz şekilde davranmasını işaret etmesi, doktrininizin üzerinden durduğu temeli ister istemez sarsacaktır. occam'ın usturası. bu bağlamda islam'ın evrimle çelişen ayetlere yer vermiyor olması çok bir anlam ifade etmiyor. bu özelliğe sahip dinlerin sayısının binlercedir heralde. afrika kabilelerinin birinin dinine değil de neden islam'ın doğru olduğunun sorusu negatif kanıtların yokluğundan ziyade pozitif kanıtların varlığıyla verilebilir. örneğin kuran'da "şüphesiz ki maddenin yapıtaşları 1/2 spin'li fermion ve 0, 1, 2 spin'li bozonlardır. birisi maddelere diğeri de kuvvetlere karşılık gelir." veya "de ki doğru abiyogenez teorisi şudur" (nedir ben de bilmiyorum) dense idi, bunlar pozitif birer kanıt olurdu. islam'a inanmayan herkesi akıl hastanesine kapatırdık, gerçeklikle bağlarını kopardıkları için. böylesi ayetlere uzaktan yakından yaklaşan ayetlerin yokluğunda de bazı insanların çıkıp, kuran'ın da, diğer kutsal kitapların olduğu gibi, insan elinden çıkmış olduğunu savunmalarının çok abes olmadığını düşnüyorum. siz pekala 'inanç sıçraması' yapıp tüm bu kanıtların yokluğunu bir şekilde rasyonalize edebilirsiniz, ama dawkins gibilerinin nazarında bu sıçrayışınızın, afrika kabilesinin liderinin sıçrayışından farklı bi anlam ifade etmesi için kendi lehinizde kanıtlar ileri sürmeniz gerekir. yoksa şu haliyle jeolojik zaman kavramını fazlasıyla içselleştirebilmiş hindu inancı bile daha mantıklı geliyor benim ateist gözlerime..

    son olarak "Amerika'da bunun farkına iyice varılmış durumda, bilim ve dinin bir arada yaşayabileceğini söyleyenlerin sayısı giderek artıyor. Ken Miller ve Joan Roughgarden'ın yakın zamanda çıkan kitapları buna bir örnek." demişsiniz. bu savınızı kısa bir anekdottan ziyade yeterli sayıda örnekle oluşturulmuş istatiksel bir veri olarak sunsaydınız daha güzel olurmuş. bu konularla nacizane ilgilenen birisi olarak 'farkına iyice varılmış durumda' ifadesinin temelsiz bir abartı olduğunu düşünüyorum. bilim insanları içinde, özellikle doğa bilimcileri içinde, inançsızların inançlılardan daha fazla olduğu ve en üst düzey bilim insanları arasında inançsızlık düzeyinin %84'lere çıktığını düşünürsek iddianız çok anlamlı durmuyor. elbette her fikri savunan birileri çıkacaktır, kaldı ki ken miller benim de favori yazarlarımdan, ama bunun istatiksel olarak önem arz eden bir trend olduğunu göstermek için, yazıda bahsedilenden daha kapsamlı bir araştırma yapmanız gerektiğini düşünüyorum. çoğu bilim insanı bu konuyu bir ölüm kalım meselesi yapıp dawkins gibi sesini yükseltmeyi seçmiyor, hatta izlenimim odur ki çoğu (ben de bu gruba kısmen dahilim) dawkins'in tonunu yeterince yapıcı bulmuyor. ama bu olayın halkla ilişkiler boyutu ve konumuzla bir alakası yok. tüm bu bilim insanlarının dawkins'in fikirlerinin 'kendisiyle' (net olayım: içinde bulunduğumuz evrenin, şu ana kadarki ISTISNASIZ tüm gözlem ve kanıtların ışığında, teist veya deist bir yaratıcıya sahip olduğu fikriyle çeliştiği fikrine) büyük oranda hemfikir olduklarını düşünüyorum. tekrar etmek gerekirse, bu resme bakıp 'benim tanrım yine de vardır' demek imkansız değildir. ama eğer duruşunuz buysa, 'benim tanrım yine de vardır' diyen ve sizin tanrınızla çelişen binlerce dinin tanrılarının ontolojik statüleri hakkında nasıl bu kadar rahat ve kendinizden emin bir şekilde olumsuz yönde karar verdiğinizi düşünmeniz gerekir diye düşünüyorum. "We are all atheists about most of the gods that societies have ever believed in. Some of us just go one god further." diyor üstad Dawkins.

    YanıtlaSil
  2. Sayın Riemann,

    Yorumlar için teşekkürler. Bir iki açıklama yapmam gerektiğini düşündüm:
    (1) Ben evrimin herhangi bir dini desteklediğini söylemiyorum, yalnızca mantıksal bir çelişki yok diyorum. Bildiğimiz fiziksel evrenle mantıksal çelişki içinde olmayan şeylerin kümesi sonsuz değilse de çok büyük, ama bunlara inanmamız ya da inanmamamız gerektiği anlamına gelmiyor. Bütün dinler de bildiğimiz fiziksel evrenle çelişmeyenlerin kümesi içinde değil, ama içinde olan bir çok din var. İslam da bence bunlardan biri.
    (2)Amerika'da farkına varıldığını düşündüğüm şey insanlara bilimsel bulguları anlatırken nasıl anlattığınızın ve bunun kültürel konotasyonlarının önemli olduğu -- evrim bilimi dinle çelişmediği için dine inancın artığı değil. Kendisi inanç sahibi olmayan bir çok evrimci de, evrim biliminin insanların inançlarını tehdit etmeden anlatılmasını destekliyor ve bunların sayısı da giderek artıyor. Bu da yalnızca politik bir strateji değil, yukarıda belirttiğim gibi, mantıksal olarak da herhangi bir dine inanıp inanmama sorunu (bilinen şeyler hakkında kesin yargılar yapan bazı din ve mezhepler haricinde) evrimi kabul edip etmeme sorusundan büyük ölçüde bağımsız gözüküyor.

    Evrim'in ateizmi ya da herhangi başka bir dini görüşü destekleyip desteklemediği tartışması burası için fazla uzun bir tartışma. İleride bu konuda bir yazı yazmayı düşünebilirim, ama şimdilik yazdıklarımdan bu konuda Dawkins'e katılmadığım sonucunu çıkarmışsınızdır muhtemelen.

    YanıtlaSil
  3. Ben de bir ekleme yapmak istedim şimdi. Riemann'a katılıyorum, bilimin tüm alanları çalıştıkları konuları bize tanrıya ihtiyaç duymadan anlatabiliyorlar, zaten başka türlü bunlara bilim demezdik tanım gereği. Ben bunu burada bırakma taraftarıyım. Evet bilim konusunda oldukça bilgili bir insan dünyaya bakıp ben bu dünya da tanrıya ihtiyaç duymuyorum diyebilir. Fakat bunun ötesinde tanrının varlığıyla ilgili yapacağı olumlu ya da olumsuz herhangi bir önerme prensip olarak aynen dediğiniz gibi Afrika'daki kabile liderinin sıçramasından farkı yoktur. Bu iki yön için de geçerli.

    Bilim hangi dini çürütmüştür? Dediğiniz gibi din, ancak fiziksel olguları açıklamaya çalıştığında bilim tarafından cürütülebilir hale gelir. Netekim köktendinci hristiyanların savunduğu dünyanın 5000 küsur yıl yaşında olması fikri bilim tarafından çürütülmüştür. Dindeki bir çok önerme ise bilim tarafından ne doğrulanacak ne de yanlışlanacak cinsten, çünkü fiziksel dünya hakkında değiller. Çarpıcı olansa özellikle batıda din bilime ayak uydura uydura bugüne gelmiş.

    İslam'ın ne kadar bilimle bir arada yaşamaya elverişli olduğu konusuysa bundan biraz daha farklı, sosyolojik ve politik bir konu. Batıdaki gibi yavaş da olsa dinin bilime ayak uydurması ve bir çok savını geri çekmesi işi biz de daha başlamadı pek. Öte yandan İslam'da eski Hristiyanlık gibi dakikası dakikasına ne olduğunu anlatan hikayeler daha az (gerçi konunun uzmanı değilim, o yüzden tam da emin değilim bu dediğimden).

    YanıtlaSil
  4. bence turkiyede mesele evrimin dogru bilinmemesi degil bilimsel bilgi kavraminin konusulmamasi. ayni su einsteini curuten adam haberinin o sekliyele ulusal basinda yer alabilmesi.. gibi.

    YanıtlaSil