30 Temmuz 2008 Çarşamba

Alkolik akrabalarımız!

Bu hafta PNAS'de çıkan bir makale kronik alkol tüketiminin insanlara mahsus olmadığını gösteriyor. Almanya'daki Bayreuth Üniversitesi'nden Frank Wiens ve arkadaşlarının araştırmasına göre Malezya'nın batısındaki yağmur ormanlarında yetişen bir palmiye türünün (Eugeissona tristis) çiçekleri, ortalama yüzde 0.6 oranında alkol içeren nektar üretmekte. Bu nektarı içen de çiçekleri geceleri ziyaret eden birkaç memeli türü. Bu "akşamcı" türler arasında primatlardan sonra en yakın akrabalarımızdan ağaç sivrifareleri takımının iki türü de var. Wiens ve meslektaşlarının hesaplarına göre bu türlerden kalem kuyruklu ağaç sivrifaresi (Ptilocercus lowii) ortalama üç gecede bir sarhoş geziyormuş. Bu ufak hayvanlar alkolü boylarından beklenmeyecek kadar iyi kaldırıyorlar anlaşılan: araştırma sırasında kimse bu hayvanların yalpaladığını ya da herhangi bir sarhoşluk belirtisi gösterdiğini görmemiş. Belli ki "öpüjcem abisii!" davranışı evrimin sonraki bir aşamasında ortaya çıkmış!

Konumuza geri dönersek: nektardaki alkol oranının yüksek olmasının nedeni özel çiçek tomurcuklarında yaşayan bir maya türü. Bu tomurcuklar tıpkı bira yapılan fermentasyon odaları gibi görev görüyor (zaten yazarlar da çiçeklerin bira imalathanesi gibi koktuğunu söylüyorlar). Nektarın neden bu kadar çok alkol içerdiği ise henüz kesin değil: bir olasılık nektardaki uçucu alkolün, çiçeklerin tozlaşlaşmasını sağlayan bu memeli türlerini doğru zamanda çiçeklere çekmeyi kolaylaştırıyor olması. Bu durumda alkol bu tozlaşma mutualizminin işlemesini sağlayan bir sinyal molekülü olarak kabul edilebilir. Başka bir olasılık da alkolün nektarı istenmeyen tüketicilere karşı koruyor olması.

Son olarak: bu kadar alkol kullanmalarının sonucunda bu zavallı hayvanlar nasıl oluyor da siroz olmuyorlar? Bu sorunun cevabı metabolizmalarında gizli görünüyor: bu palmiyenin nektarından beslenen hayvanların kürklerinde çok yüksek miktarda etil glukuronit -- alkolü bertaraf eden metabolik yollardan birinin son ürünü -- bulunmuş. Etil glukuronit'i bertaraf eden metabolik yol insanlarda pek önemli değil, ama bu küçük memelilerde çok daha aktif olma olasılığı var.

Bu uzak akrabalarımız bizden daha iyi içici olmak için evrilmiş gözüküyorlar!

Notlar:
PNAS: Proceedings of the National Academy of Sciences of the USA; Amerikan Bilimler Akademisinin dergisidir. Bütün bilim dallarından makaleler yayınlar ve dünyanın en prestijli bilimsel dergilerinden biridir.
Resim kaynağı: Londra Zooloji Cemiyeti -- Wikimedia Commons üzerinden (bağlantı)

25 Temmuz 2008 Cuma

Günümüzde evrim

NYTimes'da Olivia Judson son kırk yılda gözlemlenen evrimsel değişikliklerdan bazılarını anlatıyor. Örneğin, Princeton'dan ünlü evrimciler Peter ve Rosemary Grant'in 1970'lerden beri dokümente ettiği Galapagos Adaları'ndaki Darwin ispinozlarının gaga büyüklüklerindeki değişimler: büyük gagalı kuşlar büyük tohumları (ve küçük gagalılar küçük tohumları) açabildikleri için her sene değişik büyüklüklerdeki tohumların çokluğu bir sonraki seneki popülasyonun ortalama gaga büyüklüğünü etkiliyor [1]. İşin güzel yanı, Grant'ler ve çalışma arkadaşları, gaga büyüklüğünü kontrol eden genetik ve gelişimsel mekanizmaları da ortaya çıkarmaya başladılar [2].

Diğer bir ilginç örnek de 36 sene önce Hırvatistan'daki Pod Kopište adasındaki popülasyondan alınıp Pod Mrčaru adında başka bir adaya konulan 5 çift duvar kertenkelesinin (Podarcis sicula) başlattığı deneysel popülasyon [3]. Mrčaru adasındaki kertenkeleler Kopište'deki akrabalarına göre çok daha fazla bitki yemeye başlamışlar (diyetlerindeki bitki miktarı hacmen %4-7 civarından %34-61'e çıkmış) ve aynı zamanda önemli morfolojik değişimler geçirmişler. Değişimlerin bir kısmı niceliksel: Mrčaru kertenkelelerin kafaları daha geniş, uzun ve yüksek ve ısırma kuvvetleri daha fazla. Bunun sebebi, yedikleri bitkilerin aşağı yukarı yarısının yaprak ve dal gibi yüksek selüloz içeren bitki kısımları olması. Ama daha ilginci, bu kertenkeleler geldikleri popülasyonda hiç olmayan bir karakter de sergiliyorlar: midelerinde yiyecek geçişini yavaşlatan ve mide bakterilerinin fermentasyon yapıp selülozu sindirmesini kolaylaştıran valfler ortaya çıkıyor (aynı zamanda sindirim sistemindeki bakteri florası da büyük bir değişimden geçmiş). Bu tür valfler başka otobur kertenkelelerde görülse de P. sicula'da daha önce görülmüş değil, hatta bu türün dahil olduğu Lacertid kertenkelelerinde çok nadir rastlanan bir karakter. Böylece sadece 36 senede evrim ata popülasyonda bulunmayan bir karakteri değişik bir seçilim baskısına maruz kalan yeni popülasyonda ortaya çıkarabiliyor. Bu aynı zamanda yakınsayan evrimin de bir örneği kabul edilebilir. Tabi bütün hikaye bitmiş değil; bazı sorular hala yanıt bekliyor. En bariz sorular hangi genlerin bu değişimlere yol açtığını bulmak, ve fenotipik değişkenlik bu değişimlerde bir rol oynuyor mu oynamıyor mu ona bakmak (yumurtadan yeni çıkmış yavrularda bile bu valflerin bulunuyor olması fenotipik değişkenliği biraz daha az olası yapıyor bana kalırsa).

Neyse efendim, Judson'ın yazısına geri dönersek: bahsettiği örneklerin hepsi doğal seçilim yoluyla mikroevrim üzerine; dolayısıyla yaratılışçıların tepkisini öngörmek pek zor değil. Ancak bu örneklerin (ve daha tonlarca var böyle örnekler) hepsinde ortak nokta evrim teorisinin bu değişimleri açıklamanın ve anlamanın tek yolu olması. Bu örnekler ve diğerleri, Judson'ın sözleri ile "evrimin hiçbir zaman tatile çıkmadığının" kanıtı. Bir dahaki sefere birisi sizi çalıntı (ve yanlış tanımlanmış) fosil fotoğraflarıyla evrimin gerçekleşmediğine ikna etmeye çalışırsa, Güney Adriyatik'e bir yolculuk yapmasını önerebilirsiniz.

Referanslar:
[1] Grant, P. R. and Grant, B. R. 2002. “Unpredictable evolution in a 30-year study of Darwin’s finches.” Science 296: 707-711(okumak için bağlantı -- abonelik gerekebilir)
[2] Arhat Abzhanov, Meredith Protas, B. Rosemary Grant, Peter R. Grant, and Clifford J. Tabin "Bmp4 and Morphological Variation of Beaks in Darwin's Finches" Science 305: 1462-1465. (bağlantı -- abonelik gerekebilir)
[3] Herrel, A. et al 2008. “Rapid large-scale evolutionary divergence in morphology and performance associated with exploitation of a different dietary resource.” Proceedings of the National Academy of Sciences USA 105: 4792-4795. (bağlantı -- abonelik gerekebilir)
Podarcis sicula fotoğrafı Hans Hillewaert'a ait